İstanbul 2 Şubesi

Öğretmenlik Mesleğini Atanmışlar Değil Adanmışlar Yüceltecektir

Eğitim meselesi yoğunluğu değişse de ülke gündeminde her daim var olacaktır ancak özel olarak eğitimciler bu gündemi hep daha iyiye ulaşma adına diri tutar. Bu söyleşide de eğitim sendikası olan Eğitim Bir Sen İstanbul 2 nolu şube başkanı Rıfat KAVAK ile sohbet ettik. Eğitimde var olanlar ve olması gerekenler üzerinden değerlendirmelerini aldık. Çok yönlü çalışmalarıyla eğitime sundukları katkı hepimiz adına atılmış adımlar. Eğitimin çeşitli kademelerinde çalışmış, tabiri caizse bu davada derdi, alın teri olan bir isim. Aynı zamanda da eleştirel bir bakış açısıyla tabloyu bütün olarak okumaya gayret eden, bu tabloyu güzel kılmaya çalışan bir öğretmen olduğunun altını çizmek lazım.

Rıfat Bey dilerseniz sendikacılık üzerinden bir soru ile başlayalım. Eğitim sürecinde yer alan öğretmen ya da idareci neden sendikalı olma ihtiyacı duysun? Sendikalı olmanın anlamı nedir?

Bu soru için önce mevcut sistemin yapısından bahsetmek lazım. Bürokratik süreçler iş üretmek isteyenler için doğası gereği bir takım zorluklar barındırıyor. Hem bireyin kendini ifade etmesi hem de ideale ulaşma adına yapacağı eylemlerde sistem ona bir takım zorluklar çıkarıyor çünkü sistem değişime dirençlidir. İnsanı stabilize eder, standart bir insan tipi hayal eder. Hem koşullar hem de üretken zihinler ise alternatifleri yoklar, değişikliklere ihtiyaç duyar. Bu dinamizmi taşıyanların en başında öğretmenler gelir. Öngörülmüş misyonu aşan ameller arzular. Öğretmen bir sınıfa girdiğinde bu coğrafyaya ait bir çok renkle karşı karşıyadır. Bu renkleri harmanlayıp, ebru gibi ahenkli bir nesil hayal eder. Nesil yetiştirirken kendi gelişimi için de çalışmalara ihtiyaç duyar. İşte bu noktada sendika önemli bir alan açmış olur. Çözüme hızlı ulaşmada bir çıkış noktasıdır. Sendika yasaların bu anlamda kendimizi ifade etme alanı olarak düşünülmelidir.  Mevzuatın kısıtlılıklarını aşma ve eğitimin tüm süreçlerinde iyileşmeye katkı sunarak kendimizi ifade etmemizi sağlar. 1992 yılında Eğitim Bir-Sen kurulurken 'Her kim ki bir insanın sorununu giderirse Allah ona yardım eder.' hadisi şerifini düstur edinerek yola çıkmıştır. Öğretmenin, öğrencinin sorunlarını gidermeye çalışmak, destek olmak eğitime hem de ülkemiz adına kazançtır.

Sendika eğitim içinde işlerlik kazandırma aracı ve istikamete daha hızlı gitmesini sağladığını söylüyorsunuz peki biraz daha özelleştirirsek Eğitim Bir Sen'i diğer sendikalardan ayıran yön nedir?

Türkiye’nin siyasi konjonktüründe iki kutuplu bir yapı vardı. Sendikal yapılarda da durum böyleydi. Sağ ve sol olarak ifade edebileceğimiz ortamda biz bir erdemler hareketi olarak bu iki yapı dışında bir yol çizmek istedik. Eğitim Bir Sen'in kuruluşu bu bakışa dayanır. Entelektüel ve bir şair olan Akif İnan bu coğrafyanın değerlerinin içkin olduğu bir sendikal harekete öncülük ederek Eğitim Bir Sen'i kurmuştur. Sağ ve sol anlayışı temsil eden iki sendika vardı. Biri her şeyi mevcuduyla korumayı diğeri ise bunun tam zıttı her şeyi parçalayan ve yok eden bir bakış acısı ile hareket ediyordu. Bizi temsil etmiyorlardı dolayısıyla bu ikisinin dışında inancımızla beraber mücadele alanı oluşturmak Müslümanca bakış açısını koruyarak kendimizi ifade etmek istedik. Bu eğitim camiasında ciddi bir ihtiyaçtı ki üye sayımızla sendikamıza olan teveccüh bunu gösteriyor. Kurucumuzun diliyle ifade edersek beraber olursak bizi kısıtlayan unsurları aşabileceğimiz inancındayız.

Bir adim atarsak kafes kırılır 
Belki birden erir zincirlerimiz 

 

 

 Eğitim Bir Sen İstanbul iki nolu şubenin başkanısınız özel olarak şubenizin genel olarak da Eğitim Bir Sen'in ajandasında neler var?  Nasıl çalışmalar yapmayı planlıyorsunuz?

Biz eğitimciler büyük bir ailenin ferdiyiz. Değişen süreçlere hızla uyum sağlayabilecek, bakanlığımızın çalışmalarına ve ufkuna katkı sağlayacak planlamalarımız var. Sadece özlük, maaş gibi konuları değil öğretmenlik mesleğinin ruhunun içini doldurarak, değeriyle hemhal olan bir bakış açısı geliştirmeyin peşindeyiz. Uluslararası sendikacılarla buluşarak farklı uygulamaları inceliyoruz. 58 ülkeyle hâlihazırda yürüttüğümüz ortak çalışmalar var. Rusya’dan Bosna-Hersek'e dek bir çok ülke temsilciyle beraber ufkumuzu genişletmeye çalışıyoruz. İstanbul Şubesi olarak geçtiğimiz günlerde Bosna temsilcilerini ağırladık ve ondan önce Sudan ve Endonezya temsilcileri ile beraber çalışma yaptık. Faaliyetlerimizi geniş tutuyoruz. Dünyayı anlamaya çalışırken iç yolculuğumuzu, mesleki gelişim çalışmalarını da bir yandan sürdürüyoruz. Üyelerimizin ilgi ve ihtiyaçları ile çalıştaylar, eğitim programları zaman zaman kültürel sportif etkinlikler kısacaca aklınıza gelecek pek çok farklı kategoride programlar düzenliyoruz. İstiyoruz ki öğretmenlerimiz daha iyi eğitim vermek adına neye ihtiyaç duyuyorsa biz buna imkan sağlayalım. Bu mesleği atanmışlar değil adanmışlar yüceltecektir. Entelektüel katsayımızı artırmak için alanında uzman kişi ve kaynaklara ulaşarak öğretmenlerimizle buluşturuyoruz. Eğitime doğru yön verebilecek çalışmalar için kafa yoruyoruz diyebilirim. Çalışmalarımızı ürüne dönüştürerek pek çok da kitap yayımladık. Değerler, felsefe, bilim gibi kategorilerde kitaplarımızla bir külliyat oluşturuyoruz. Kendisini yazarak ifade etmek isteyen öğretmenlerimize de hem süreli yayınlarımızla hem de kitap çalışmaları ile imkan sağlıyoruz. Öğretmenlerimiz de bu çalışmaları 'Bilge Nesil' gibi projeler ile öğrencilere yansıtıyor. Birbirini besleyen her geçen gün olumlu sonuçlarını gördüğümüz projelerden bazıları böyle diyebilirim.

Kültürde ve eğitimde kötü not alındı ve yakın zamana dek bu iki başlık epey tartışıldı hatta eğitimdeki yönetici değişiklikleri bu ana fikre dayanıyor sanıyorum. Peki siz bu mevcut durumda eğitimin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Bir çıkış ya da herkesin gönlünü ferahlatacak bir çözüm üretilebilecek miyiz?  Sorunları çözebilmek için daha fazla zamana mı ihtiyaç var?

İlk olarak şunu ifade edeyim ki ben konuşulup tartışıldığı oranda sorun olduğu kanaatinde değilim. Sonuçta büyük bir ve kemikleşmiş bir yapı içinde en küçük hareketler bile sorun olarak okunuyor ki bu doğru bir yaklaşım değil. Eğitim daha iyiye doğru değişim içinde olmak zorundadır. Ayrıca dikkatlerden kaçan bir husus da başarı ve başarısızlığın ölçülme kriteridir. Uluslararası sınav sonuçlarına dayalı yapılan değerlendirmeler sağlıklı değildir. Bu ayrıca ele alınması gereken bir mesele. Başarı meselesine nerden baktığınız önemli. Peki nedir başarı? Çocuğun mevcut şartlar içersinde bu kültüre ait olanı taşıyabilme hassasiyetini edindirmeniz, erdemli şahsiyetler yetiştirmeniz asıl başarıdır. Değerler eğitimi ile bize ait pek çok değer verilmek isteniyor ama inancımızın temel dinamiği olan pek çok değer de gölgede kalıyor. Kardeşlik, paylaşma, sılayı rahim gibi daha fazla çalışılması gereken değerler var. İnsan merkezli bir mesleğe sahibiz ve burada insana dokunabildiğimiz oranda başarılı oluruz. Bunu gerçekleştirdiğimiz pek çok iyi örnek de var ama ne yazık ki olumsuz ve esasında istisna olan olaylar öne çıkıyor. Gönül bunların da olmamasını istiyor ama bu da yaşamın acı gerçeği.

 Gebze’de öğrencisi tarafından öldürülen Necmettin öğretmen örneği gibi

 Evet ne yazık ki. Bu vesile ile tekrardan hepimizin başı sağ olsun Rabbim ailesine sabırlar ihsan etsin. Hepimiz çok üzüldük fakat yine de bu tür hadiselerden yola çıkarak genelde ilgili bir yorum yapmak doğru değil. Öğretmenlik yaptığım yıllarda madde bağımlısı bir öğrencim tarafından bıçaklandım ben de. Aylarca hastanede kaldım. Benim yaşadığım olaydan sonra okulda bu olayların önü kesildi. Madde bağımlılığının sonuçlarını yaşayarak gören öğrencilerden kurtardığımız çocuklar oldu. Toplumca ne yazık ki acı tecrübelerden ders alıyoruz.   Bu acıların bir daha tekerrür etmemesini sağlama sorumluluğu hepimizin omuzlarında. Gebze’de yaşanan olayın bir daha tekrar etmemesi için hassas çözümler üretmeliyiz.

 Nasıl çalışmalar olabilir örneklemeniz mümkün mü?

 Hem kamuoyunun hem basının bakış açısı değişmeli. Mesela televizyonu açtığınızda öğretmen rolü saygıdeğer bir konumda değilse bu toplumun, öğrencinin üzerinde olumsuz bir etki oluşturuyor. Olumsuz olaylar günlerce manşetlerde durduğunda bilinçaltı hoca talebe ilişkilerinde olumsuz kodlamalar yapıyor. Yani öncelikle zihinsel bir ıslah ihtiyacımız var. Öğretmenin yaptığı tatiller üzerinden tartışmalar yapıp gündem oluşturmak yerine öğretmenin konumunu itibarını  iyileştirmek lazım. Bunu filmlerde olumlu karakterler üzerinden hatta salt bu konu üzerinden çekilmiş filmlerle yapabiliriz. Öğretmenliğin fedakarlıkla örülen ve çocuğun geleceğini şekillendirmede hayati rolü işlenmelidir. Bu alanda iyi filmler izlenebilir ve konuda projeler ile algılar olumlu yöne evrilebilir.

 Eskiden öğretmen dediğimizde saygın bir meslek anlaşılıyordu fakat oldukça zayıfladı bu bakış. Bunun nedeni nedir?

Bu en temelde şehirleşmenin getirdiği ve genel olarak insana ait değerin yıpranmasından kaynaklanıyor ve bu öğretmenliğe de yansıyor. Bu durum diğer mesleklere de yansıyor. Kapitalizmin getirdiği yaşam biçimi ne yazık ki her alana sirayet ediyor. Sürekli tüketimin pompalandığında her şeyin maddiyata tahvil edildiği, hızlı yaşanılan bir dünyada değerlerimiz zayıflıyor.

Şu anda ki gençlik Z kuşağı olarak tanımlanıyor ve gerçekten farklı bir nesil geliyor. Onlar dijital bir ortamın içine doğdular. Onların değişen kodları her alana yansıyor. Ailedeki roller değişiyor, eğitim alanındaki ilişkiler değişiyor. Siz ne düşünüyorsunuz gençlere dair?

Bu konuda epey negatif yorum yapan yazı yazan oldu fakat ben mutlaka ümitvar olmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Biz ümidimizi kaybettiğiniz anda mesleği de bırakmamız icab eder. İnsanı merkeze alan öğretmenlikte ümit en temel noktadır ki bunu kaybettiğiniz anda memur olursunuz. Bununla beraber işimizin zorlaştığını da söylemem lazım. Eskiden tek bilgi kaynağı, tek otorite olan öğretmen öğrenci için rol modeldi. Bugün çocuğu dizi karakterlerinden sanal dünyada beliren fenomenlere dek pek çok kişi etkiliyor. Öğretmen çocuğa ulaşmak için eskisinden kat kat fazla çaba sarf edip onun diline, gönlüne ulaşmaya çalışıyor. Bu çaba tek başına öğretmenin omuzlarına bırakılamaz. Bakanlığımızın desteği ile yeni kuşağın dilini kullanabilecek donanım elde etmemiz gerekiyor. Değişen teknoloji ilk anda çocuklarımızı uzak tutmak istediğimiz bir yerde duruyordu. Bugün ise bu teknolojinin içinde nasıl sağlıklı kalınacağı üzerinde çalışıyoruz. Çocuğu güçlendirmeye ve dijital farkındalığını artırmaya çalışıyoruz. Buna eş zamanlı olarak öğretmenlerimizin dijital içeriklere hakim olması, öğrenme ortamlarını güncellemesi gerekiyor. Ümidim var ama herkesin elini taşın altına koyması lazım. Bakanlığımızın da gündelik değil de uzun vadeli politikalar üretmesini bekliyoruz yani bakanlıktaki değişen bürokratlara bağlı kalmadan daha üst bir bakış acısı ile eğitimin geleceğinin doğru yönlendirilmesi gerekiyor. Bu öğretmen öğrenci hepimiz için  ihtiyaç.

 Son olarak şöyle sorayım; eğitimle ilgili en çok tartışılan konu sürekli değişim yaşanması peki bu gerçekten eleştirilmesi gereken bir husus mudur? Gerçekten tartışıldığı kadar içerikte değişiklik var mı?

Hayır aslında temelde bir değişiklik şimdilik yok. Toplum değişen sınav sistemi gibi teknik değişiklikleri eğitim politikası değişikliği olarak algılıyor. Finlandiya örneği gibi popüler örnekler gündeme getirilerek kıyaslamalara gidiliyor ki bu da benzer olmayan koşulların yarıştırılmasından başka bir şey değil. Biz eğitime dair her konuyu kendi dinamiklerimizi ve imkanlarımızı atlamadan ele almalı ve gerçekçi hedeflerle değişiklik planlamalıyız. Burada bir konuya dikkat çekmek isterim. Müfredat revize sürecine sendikamız öneri olarak bir çalışma yaptı. Öğretmenlerimiz alan uzmanlarıyla haftalarca çalışma yaptık bir taslak hazırladık. Bu çalışmamızın içeriği ile ilk ilgilenen yabancı ülke konsoloslukları oldu ve bu ilgiyi çok masumane olarak okumuyorum. Bu coğrafyaya ile uğraşan ve emellerini sürdüren emperyalist odakların köklü değişiklikler konusunda engellemelerde bulunacağını düşünüyorum. Eğitimin sadece kendi dinamiklerimizde ilerlemediğimiz, arka planda rahat bırakılmadığımızı kanaatindeyim. Bu nedenle ilk olarak bağımsız düşünme ve bunu eyleme geçirebilme iradesi kuşanılmalıdır. Bu ülke bağımsızlığını ürettiği silahları kadar eğitimde bağımsızlaşmasıyla kazanacaktır. Bize ait olan bir eğitim modeli oluşturabilir çözümü dışarıda değil kendimizde arar ve bunu hayata geçirebilirsek sorunların ortadan kalkacağı kanaatindeyim.

Turuncu okurları adına çok teşekkür ediyorum.

Ben teşekkür ederim. Çok katmanlı ama hayati meseleler üzerine değinmiş olduk. Konuştukça ve kafa yordukça mesafe kat edeceğiz inşallah.